Luzern'deki gezimizi bir çoban ve yanındaki koyunlarını anlatarak başlamak ne kadar doğru tartışılabilir. Önemli olan bu heykel.
Çünkü bu bir "Köylü milletin efendisidir" heykeli.
Jesuitenplatz adlı meydanda Jesuitenkirche adlı katolik kilisesi ile Luzern Tiyatrosu arasında yer alan bir heykel dikkatimizi çekti. 1985 yılında Rolf Brem'in yaptığı bu bronz heykelde bir çoban geleneksel İsviçre kıyafetleri giymiş, koyunlar da farklı ırklardan seçilmiş.
İsviçre süt üretiminde dünyanın sayılı ülkelerinden biri. Üstelik ülkenin coğrafyası dağlık ve bu şartlarda hayvancılık çok da kolay değil.
Tarımın önemini anlatan güzel bir heykel.
Meydandaki Jesuitenkirchen adlı kilisenin karşı kıyıdan görünüşü.
Barok mimari tarzıyla ünlü, 17.yüzyıldan kalma heybetli bir kilise.
Elbette Luzern denince öncelikle akla ahşap köprüler gelir. Biz de Reuss Nehri üzerindeki ahşap köprüleri görmek için geldik.
İki tane ahşap köprü görüyoruz. Kapellbrücke ve Spreuerbrücke.
Aslında bir üçüncüsü de varmış, ancak Hofbrücke yıkılmış.
Kapellbrücke'den karşıya geçtik.
Kapellbrücke
Bu ahşap köprü ve ortasında kule ile birlikte Luzern'in sembol yapılarından biri.
Kapellbrücke'den sonra nehrin yaklaşık 600 metre doğusunda Spreuerbrücke'ye gitmeden önce günümüzde şehirdeki trafik yükünü çeken Seebrücke adlı köprünün yanındaki alana gittik.
Schwanenplatz adlı küçük bir meydanda bir Güneş Saati (Sonnenuhr) ilgimizi çekti.
Meydanda güzel bir de çeşme var. Sekizgen bir havuz içinde yükselen bir sütun üzerinde hem çeşmelerden su akıyor, hem de heykellerle süslenmiş.
Ara sokaklarda güzel ve tarihi binaların arasında gezinmek keyifli olsa da, Reuss Nehri bizi kendine çekiyor.
Gürül gürül akan suyun sesinden ve nehir kenarındaki yürüyüş yollarını ve köprüleri süsleyen rengarenk çiçeklerden uzak kalamadık.
Pek çok yerde önünde havuzu olan çeşmeler var. Spreuerbrücke'nin yanındaki Mühlenplatz adlı küçük meydanın bir köşesindeki Neptün Çeşmesi (Neptunbrunnen)'nden bir yudum su içtik.
Luzern'deki diğer ahşap köprü olan Spreuerbrücke'ye ulaştık.
Spreuerbrücke
Bu iki ahşap köprü arasında iki köprü daha var. Tarihi köprüler değil. Küçük köprüler; biri Rathaussteg adlı yaya köprüsü, diğeri ise Reussbrücke adlı yaya köprüsünden biraz daha geniş, üzerinden bir aracın da geçebileceği bir köprü.
Jesuitenplatz'dan başlamıştık, nehrin iki yakasında eski şehrin sokaklarında gezdikten ve iki tarihi ahşap köprüden geçtikten sonra tekrar Jesuitenplatz'a döndük. Hala zamanımız vardı, Kapplebrücke'den karşıya geçtik, sonra tekrar geri döndük.
İnsanların tarihi yapılarını koruması İsviçre'ye özgü değil elbette. Pek çok ülkede, pek çok kentte var. Biz gezginler de bu kültürel değerleri görmeye gidiyoruz, gidebildiğimiz kadar.
Günlerce Luzern'de kalmak ve her sokağını adım adım keşfetmek isterdik. Ancak bizi heyecanlandıran başka bir gezi durağı için ayrıldık.
Buradan Kriens semtine gittik. Orada bir ejderha heykelinin korumasında bir teleferik ile Pilatus Dağı'na çıktık.